BASINDAN YAZILAR
Vergide İhtiyaç İstem ve Strateji - MuhasebeTR

Vergide İhtiyaç İstem ve Strateji

 2015'e kadar sürecek seçim ortamı, ekonominin temel parametrelerinde radikal değişim beklentisini oldukça zayıflatmışken, geçen haftayı üst üste gelen vergi haberleri sardı. Meslekten maliyeci olmama rağmen, memlekette vergi ile ilgili olan bitenin on yıllardan beri pek azı önemli sonuçlar doğurma ya da reform potansiyeli taşıdığı için yükselen tepkilere şaşırmadım değil. Gerçekten 80'lerdeki KDV ve 2000'lerdeki Kurumlar Vergisi reformları dışında vergi sistemimizde 1950'lerden beri suya tirit madde değişiklikleri ve tutarlılık kaygısı gözetmeyen konjonktürel yamalar dışında sözünü etmeye değecek bir düzenlemeden söz etmek güç. Arada vurmaktan çok öldürmeyi hedeflediği için kadük kalan mali milat girişimi ve verimsiz sistemi ayakta tutmaya yönelik müteaddit af kanunları oldu. Ama genel olarak kırılgan ekonomik yapı ve yetersiz dinamikler, kendi tasarımımız olan bir büyüme stratejisini olduğu gibi bu stratejiye eklemlenecek bir vergi rejimini oluşturmayı güçleştirdi.

 

Yeni vergilerde önemli bir yenilik yok

Bu açıdan bakınca geçen haftaki vergi haberlerinin de, doğurduğu gürültüye rağmen, alışılmıştan farklı bir nitelik taşımadığı açık. Sigaradaki yüzde 1.6'lık vergi artışı zaten beklentiler çerçevesinde bir gelişme. Konut teslimlerindeki KDV'nin metrekare yerine değer esasına göre belirlenmesi ve metrekaresi bin liraya kadar olan konutların düşük, aşanların yüksek KDV'ye tabi olması piyasada ciddi etki yaratacak bir değişiklik değil.

Aynı şekilde mevduatta vadeyi altı ayın üzerine çekmeyi hedefleyen stopaj indirimi ve TL hesaplara göre döviz mevduatını daha fazla vergi kesintisine tabi tutmayı hedefleyen düzenleme de, mantığı itibariyle yerinde olmakla birlikte, tasarruf eğilimini etkileyecek ya da kur riskini telafi edecek ölçüde görünmüyor. Maktu vergilerdeki enflasyon düzeltmesi zaten normal. Döviz kredilerinde KKDF kesintisinin, artık bir yıl yerine üç yıldan uzun vadeler için kaldırılması ise borçlanma vadelerine etkisi yönünden daha önemli gibi.

 

Doğru vergileme prensibi hangisi?

Asıl tartışma yaratan konu, Maliye Bakanı Şimşek'in Gelir Vergisi uygulamasında yapılması düşünülen değişikliğe ilişkin açıklaması. Halen yüzde 15 stopajın nihai vergileme olarak uygulandığı mevduat faizlerinin belli bir limitin üstündeki bölümünün gelir vergisi beyannamesine dahil edilip diğer gelirlerle birleştirileceğini ve yüzde 35 vergi oranına tabi olacağını belirten Bakan, böylece vergi adaletine daha uygun bir rejime geçileceğini vurgulamış. Yasalaşma ve beyan süreci dikkate alındığında fiili sonucu 2015 yılında yapılacak beyanda ortaya çıkacak bu uygulamada esas amacın vergileme prensibi ile ilgili bulunduğu anlaşılıyor. Sorunun tartışma çağıran tarafı da burada.

Dünyada vergi teorisinde yakın geçmişte ağırlık kazanan görüş, tasarrufları ve sermaye birikimini caydıran rejimlerden kaçınılması gerektiği doğrultusunda. Bu nedenle menkul sermaye gelirleri ve sermaye kazançları üzerinde düz ve düşük oranlı vergileme, ekonomik büyüme açısından daha yararlı olacağı düşüncesiyle yaygınlık kazanmış. Bunda sermaye kazançlarındaki mobilitenin yani akışkanlığın fazla olması, dolayısıyla vergiyi artırma hedeflerinden sermaye kaçışına yol açılarak tam tersi bir sonuçla karşılaşma riskinin yüksek olması da etkili. Hatta bu çerçevede, adaleti öne çıkaran klasik vergilemenin emek gelirleri için öngördüğü "ayırma" ilkesinin aslında diğer gelirlere oranla sermaye kazançları için uygulanması gerektiğini savunanlar da var. Tasarrufu özendirmek için mutlaka reel faiz ödenmesi gereği de aynı argümanın bir başka dayanağını oluşturuyor. Stopajı vadelere göre farklılaştıran yeni düzenleme ile bu önerinin arasında da bir çelişki söz konusu.

 

Tasarrufu ve kayda girmeyi caydırmamalı

Türkiye'deki durum ise bu tartışmaların yaşandığı gelişmiş batı ekonomilerinden daha da farklı. Büyümeyi destekleyecek iç dinamiklerdeki yetersizliğin en önemli göstergesi reel tasarrufların son derece düşük oluşu. Öte yandan elli yıllık gelir vergisi pratiğinde en verimli yöntem olarak görülmüş ve büyük ağırlık kazanmış olan stopaj, tasarruf sahipleri için de en az külfetli ve basit olması itibariyle tercih ediliyor. Kaldı ki mevcut uygulama böyle olmasına rağmen faiz oranları düştüğü ve enflasyon ile çok yakınlaştığı için stopaj sonrasında reel faiz söz konusu değil. Bu nedenle enflasyon daha da düşmediği sürece (ki zor görünüyor) mevduattan ve diğer sermaye kazançlarından daha fazla vergi almanın anaparayı eksilteceği, dolayısıyla servet üzerine konulmuş sayılacağı da söylenebilir.

Üstelik ülkemizde bütün vergi reformu çalışmalarında öncelikli amaç kayıtdışı kazançları kavrama olarak benimsenmiş iken ve bu bağlamda vergi tabanını genişletme ihtiyacı devam ederken, kayıt içinde bulunan kazançların hedef alınması prensip düzeyinde tartışmaya açık. Kuşkusuz, gelir vergisinde beyan kapsamının genişletilmesi ve bütün gelir türlerinin bu kapsama alınması anlaşılabilir ve itiraz edilmesi güç bir tercih. Ancak bunun reel kazançlara yönelmesi ve kayıtlı mali sistemi daraltmayacak bir şekilde uygulanması gerekli. Mevcut durumda beyanı arttırmak oranı yükseltmek ile değil düşürmek ile olur.

Değişiklik düşüncesinin zamanlanmasında küresel krizin gelişmiş batı ülkelerinde yarattığı kamu borcu ve bütçe kaynaklı sıkıntıların aşılması için gündeme gelen tartışmaların da etkili olduğu belli. Ancak oralarda hem sorunlar fazla, hem kayıtdışı çok düşük. Bizde ise IMF bile aracılık maliyetlerinin düşürülmesini öneriyor, hükümet de finans merkezi olmayı hedefliyor. Münferit değişikliklerden çok, adamakıllı bir sistem ve strateji tartışmasına ihtiyaç var.

 

(Kaynak: Dünya Gazetesi | 08.01.2013)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (156 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM