BASINDAN YAZILAR
KKTC'ye yardım artırılmadan önce harcamalar kontrol altına alınmalı / Ahmet Yavuz - MuhasebeTR

KKTC'ye yardım artırılmadan önce harcamalar kontrol altına alınmalı / Ahmet Yavuz

Son bir iki haftadır Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) arasında yaşanan kriz, geçen hafta basına yansıyan bir haberle en üst noktaya taşındı.

Haberde henüz herhangi bir kararname yayımlanmamasına rağmen, Lizbon Büyükelçiliği'nden Lefkoşa Büyükelçiliği'ne atanan Kaya Türkmen'in merkeze alınacağı ve yerine yaklaşık iki yıldır Kıbrıs'ta Türkiye Cumhuriyeti Teknik Heyeti başkanı görevini yürüten Halil İbrahim Akça'nın atanacağı ifade ediliyordu. DPT müsteşar yardımcılığı da yapan, mühendis kökenli bir bürokratın büyükelçi olarak atanması Dışişleri'nde sık görülen bir uygulama değil. Bu atamada önemli nokta, uzun zamandır başkanlığını yürüttüğü heyetin programının daha katı uygulanmasını sağlamak üzere iki yıl önce adaya yerleşen Halil İbrahim Akça'nın kötü adamı oynamasından dolayı adada pek kabul görmemesiydi. Olayın gerisinde uzun bir hikâye var aslında. Hükümetin Türkiye'de yürüttüğü ekonomik dönüşümün olumlu meyvelerini vermeye başlamasıyla bu dönüşümün KKTC'de de yapılması öngörüldü. Birkaç yıldır müzakere, seçim, kriz gibi gerekçelerle ertelenen bu planlar, 'denizin bitmesiyle' ertelenemez bir hal almıştı. Son iki üç haftada yaşanan gerginliğin altında işte bu saydığım gerekçelerle atılan adımlar yatıyor.

YARDIMLAR DEVAM EDECEK

Bu tartışmalara bakarak iki ülke arasında iplerin kopma noktasına geldiğini düşünmemek gerekir. Etin tırnaktan ayrılması mümkün olmadığı gibi, tarihî kader birliği yaşadığımız Kıbrıs'tan bizim de kopmamız mümkün değil, onların bizden ayrılması da. Bu açıdan bakıldığında ülkemizden Kıbrıs'a yapılan yardımların devam edeceğini unutmamak lazım. Ancak bu yardımların katlanarak artırılmasındansa, kontrollü olarak artırılması ve harcamaların zapturapt altına alınması planlanıyor. 2009'da dünyada yaşanan krize rağmen ülkemizden KKTC'ye yapılan yardımlar 932 milyon lira iken, 2010 yılında 851 milyon liraya düşmüş. 2011 rakamlarının da yaklaşık olarak geçen yıl düzeyinde yapılması planlanıyor. Bunlar tabii ki resmî olarak heyet kontrolünde yapılan yardımlar. Bir de farklı kurumların ekstradan hibeleri olabiliyor. Mesela Milli Eğitim Bakanlığı veya Diyanet İşleri Başkanlığı da oraya okul, cami yapımı ve görevli personelin yetiştirilmesi için yardım gönderiyor.

KKTC hükümeti, topladığı vergilerle bu yardımların yaklaşık iki katına yakın bir gelir elde ediyor. Yardımların da devreye girmesiyle bütçe denkleştirilmeye çalışılıyor. Yardımlar olmadan bütçenin giderleri karşılaması mümkün değil. Maalesef paranın büyük bir kısmı personel harcamaları ve cari transferlere gidiyor. Ülkemizin daha önce burada izlediği politikanın da etkisiyle Kıbrıslı Türkler daha çok ücretli olarak çalışmaya yönelmiş. Harekât öncesi maaşların belli düzeyde olmasının da etkisiyle maaşlar üst sınıfta başlamış ve her yıl katlanarak artmış. Dahası ülkemizde bazı kurumlarda uygulanan ama genelde kamuda bilinmeyen maaş ikramiyesi uygulaması var. 13. maaş denen uygulama ile her maaşlı devlet memuruna aralık ayında 13. maaş veriliyor. Bunun temelinde, haftalık ücret alan işçilerin yılda 52 hafta maaş almasına mukabil aylık ücret alan memurların 12x4=48 hafta maaş alması, dolayısıyla aradaki 4 hafta için de 13. maaş alınması mantığı yatıyor. Bunun yanı sıra emeklilikte paranın daha çok gerektiği, yaşı ilerleyen kişilerin başka işlerde çalışmasının mümkün olmadığı anlayışı, emekli maaşlarının yüksek tutulmasına sebep olmuş. Birkaç kurumdan emeklilik maaşı alınıyor. Çalışanların da maaşı eklenince bütçeye büyük bir yük binmiş oluyor. Türkiye yardımı hariç, bütçe gelirlerinin neredeyse tamamı personel harcamasına gidiyor. Bu yükün artmaması için emekliliği gelen personelin emekliye ayrılmasına müsaade edilmiyor. Çünkü ortalama bir bürokratın emekliye ayrılması halinde 300-350 bin lira civarında emeklilik ikramiyesi alması söz konusu. Fazla değil, 100 çalışanın emekliye ayrılması sebebiyle ödenecek emeklilik ikramiyeleri bile bütçeyi olumsuz yönde etkiler. Devlet, personel harcamalarını aksatmamak için yüzde 16 faiz ile yaklaşık 20 milyon lira borçlanmış.

İzmir'den ihraç edilen inciri Rum kesiminden almak daha ucuz

Tabii bütün bu saydığım problemlerin tek bir sorumlusu yok. Meselenin bütüncül olarak ele alınması gerekiyor. Bir kere burasının toplam 9 bin 251 kilometrekarelik bir ada olduğunun unutulmaması gerekiyor. Adanın 3 bin 355 kilometrekarelik bölümü Türklerin elinde. Ada ekonomisinin bilinmesi ve uygulanması lazım. KKTC ekonomiden ulaşıma, siyasetten eğitime kadar hemen her alanda dünyaya Türkiye üzerinden açılmak zorunda. Bu bakımdan Kıbrıs'a yapılan yardımın birkaç katının Türkiye'ye döndüğü unutulmamalı. KKTC'li vatandaşlar doktorunu bile Türkiye'den tercih ediyor. Daha önce vergi reformu yapmak isteyen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yetkililerine bizim idarecilerimiz, "Etiniz budunuz nedir ki vergi toplayacaksınız? Biz size ne kadar gerekirse yardım yaparız." telkininde bulunmuş. Ancak şimdi yavruvatan vatandaşları yapılan yardım sebebiyle minnet edilmesinden rahatsız. Hem Türkiye'yi kenara atamamaktan hem de tek ülke olsalar bile Rumlarla yaşayamayacaklarını bildiklerinden büyük bir çıkmaz yaşıyorlar.

Dünyaca ünlü birçok firma, ülkelerinin KKTC'yi tanımamasından dolayı burada faaliyette bulunmak istemiyor. İthalat ve ihracatın büyük kısmı Türkiye üzerinden yapılıyor. Gümrük Vergisi ödenerek alınan mallar yüksek fiyattan satılmak zorunda. Buna mukabil Yunanistan'ın dümen suyuna binmiş, AB'ye kabul edilmiş Rum kesiminde ülkemiz de dâhil olmak üzere neredeyse tüm ülkelerden gümrüksüz ithalat yapılabiliyor. Kapıların açılıp serbestçe dolaşımın mümkün hale gelmesinden sonra adada yaşayanlar alacakları ürünü ucuz olan taraftan almak yoluna gidiyor. Bu yüzden vergi oranlarının Rum kesimi gözetilerek belirlenmesi gerekiyor. Kıbrıslı yurttaşlarımız İzmir'den ihraç edilen inciri Rum kesiminde daha ucuza almaktan dert yanıyor. Rum tarafının daha ucuz olmasından dolayı KKTC yurttaşlarının Rum tarafına kayan harcamaları, karşı taraftan gelen harcamaya göre 3 kat fazla. Türklerin harcamaları daha çok süpermarket, giyim, perakende, ev eşyası mağazası ve akaryakıta giderken; Rum tarafının harcamaları eğlence ve otel harcamalarında kullanılıyor. Bu yüzden başta akaryakıt olmak üzere vergi oranlarının düşük alınması gerekiyor. Memur maaşlarının yüksekliğine paralel olarak başta gıda maddeleri olmak üzere hayatın da pahalı olduğunun altı çizilmeli.

Birkaç kez KKTC'ye gitmiş birisi olarak ve orada bulunanlardan edindiğim intiba ile çözümün mantalite değişikliğinde yattığını gördüm. Ülkemizde olduğu gibi orada da büyük eğitim hamleleri yapılmalı. Okur yazar oranı yüksek olan halkın milli ve manevi şuuru artırılmalı. Ülkemizden oraya zor şartlar altında çalışmaya giden ve KKTC vatandaşları sayısına ulaşan Türk göçmenlerinin de eğitilmesi ve çalışma şartlarının düzeltilmesi gerekiyor.

(Kaynak: Zaman Gazetesi | 14.02.2011)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (156 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM