BASINDAN YAZILAR
Yaşlanan Nüfus İçin Yeni Bir Kavram: Bakım Sigortası - MuhasebeTR

Yaşlanan Nüfus İçin Yeni Bir Kavram: Bakım Sigortası

 Türkiye, içinde bulunduğumuz bu yıllarda özellikle Batılı ülkelerle mukayese edilirse, genç bir nüfusa sahip. Ancak, bu genç nüfusa rağmen sosyal güvenlik reformu 2000'li yılların başında tartışılırken, önemli bir konunun altı sürekli çizildi. Bu önemli konu "yaşlanma" sorunuydu.

Genç nüfus yapısı, sosyal güvenlik sistemleri için en önemli finansal kaynağa işaret eder. Çünkü işgücü piyasasına giren her genç, sistemdeki aktif nüfus oranını artırır. Böylece emekli olanlara, yani pasif nüfusa gidecek harcamalar, bu genç nüfusun ödeyeceği primler yoluyla karşılanır.

Ülkemizde sosyal güvenlik gelir - gider dengesinin bozuk olması ve kara deliğin giderek büyümesi, işte bu genç nüfusun önemini sosyal güvenlik bağlamında arttırıyor. Reform sürecinde sık sık konu edilen "demografik fırsat penceresi" kavramı işte bu genç nüfusun aktif olarak kullanımını ifade ediyor.

Türkiye bu demografik fırsat penceresini iyi değerlendirir ve genç nüfus kayıtlı olarak işgücü piyasasına girerse, sosyal güvenliğin dengelerinde iyileşme yaşanacak. Fakat genç nüfus işsizliği artar da kronik bir hale gelirse, elimizdeki bu fırsat uçup gidecek. Yaşlı nüfusla baş başa kalınacak.
İşte tam da bu noktada, bugünlerde yaşlanma konusunu konuşmaya başladık. Çünkü sosyal güvenlik reformu öncesi söylendiği gibi, nüfusumuz 2037 sonrasında yaşlanacak. Bu tespit, Dünya Bankası'nın. Ayrıca, Japonya Sağlık Bakanlığı da bu tarihi daha önce bizim ve diğer birkaç ülke için işaret etmişti. Başbakan Tayyip Erdoğan, bu bilgiler ışığında son günlerdeki açıklamalarını yapıyor ve nüfusun ne kadar önemli bir unsur olduğunun altını çiziyor.

Ülkemizdeki yaşlıların sorunları sürekli gündemde. Özellikle çalışan yaşlılarla, onların ekonomik ve sosyal durumları pek iç açıcı değil. Eğer nüfus söylendiği gibi giderek yaşlanacaksa, bir takım tedbirleri şimdiden almak gerekli. Çünkü mevcut yaşlılarımız çok ciddi ekonomik sıkıntılarla boğuşmakta.

Konuyla ilgili birkaç rakam ve oran verirsek; 2011 yılı itibariyle Türkiye nüfusunun %15.4'ü 55 yaş ve üstü kişilerden meydana geliyor. Bu oran kadınlarda erkeklerden daha yüksek. 2011 yılı itibariyle istihdamdakilerin %5.4'ü 60 yaş ve üstü bireylerden oluşuyor. 60 yaş üzerinde istihdam edilen yaklaşık 1 milyon 307 bin kişi var. Bu rakamın önemli bir bölümünün emeklilerden oluştuğu tahmin ediliyor. Yani emekli olup tekrar istihdam edilen kişiler.

Sosyal güvenlik kurumlarından emekli olanların sayısı yaklaşık 7 milyon 400 bin kişi. Bunların 3 milyon 850 bin kadarı 4-a'lı, yani sigortadan emekli; 1 milyon 400 bini 4-b eski adıyla Bağ - Kur'lu; 1 milyon 250 bine yakını da 4- c yani memur emeklisi. Bunların dışında 849 bin kişi de 65 yaş aylığı denilen ve ayda 107 TL olan yardımdan faydalanıyor.

İşte bu emekliler, emeklilik döneminde ekonomik güçlüklerle karşı karşıya kaldığında, tek çare olarak çalışmayı seçiyor. Bunların bir kısmı Sosyal Güvenlik Destek Primi ödeyerek kanuni bir şekilde çalışırken, bir kısmı da bunu yapmadan kaçak çalışmayı tercih ediyor.

Nitekim ortalama emekli aylığı sigortada 790 TL iken, Bağ - Kur'da basamağına göre değişmekle beraber, yaklaşık 500 - 600 TL arasında. Memur emeklilerinde ise 1250 TL civarında. Emeklilerin yaklaşık %34'lük kısmı aylık 1000 TL ve altında bir gelire sahip. Sosyal güvenlik kurumlarına bağlı olmayanların yani sigortalı olmayanların gelir durumları incelendiğinde, %45'inin 300 - 900 TL aralığında gelire sahip olduğu, ortalama aylık gelirlerinin 1000 TL olduğu gözlenmekte.
Dolayısıyla bu ekonomik durum, yaşlıların işgücü piyasasında kalmaya devam etmelerinin en büyük sebebi.

Bir araştırmaya göre, emeklilerin yaklaşık olarak %33'ü emekli olduktan sonra bir süre çalışmış ya da hala çalışmaya devam ediyor. 2011 yılı için emeklilik sonrası tam zamanlı olarak çalışma süresi yaklaşık 6 yıl. Emekli olup halen tam zamanlı çalışanların %32'si Bağ - Kur'a tabi çalışıyor.
Diğer yandan, bir başka araştırmaya göre de; 60 yaş ve üzeri nüfusun %83'ünün sürekli bir gelir güvencesi bulunmuyor. Yaşlı nüfus içerisinde en dezavantajlı grubu dul kadınlar oluşturuyor. 75 yaş ve üzeri dul kadınların %67'sinin hiç geliri yok, 60 yaşın üzerindeki kadınların %90'ından fazlası yoksulluk sınırının altında bir gelire sahip. Yine 2011 verilerine göre 60 yaş ve üzeri nüfusun sadece %9'u tasarruf yapabiliyor.

İşte tüm bu rakamlar ve oranlar yaşlıların çalışma yaşamı ve sosyal güvenlik çemberi içerisinde ne kadar olumsuz koşullarda olduğunu ortaya koymakta.

Diğer yandan, geleneksel aile yapısının dağılıyor olması ve çekirdek aile yapısındaki artış, Türk toplumunun geleneksel kuşaklar arası yardımlaşma yönünü de zayıflatmakta. Bu yönüyle de yaşlılar için sosyo-ekonomik sorunlar giderek artıyor.

Peki, ne yapılabilir? Ekonomik durum zaman içerisinde, sosyal güvenlik sisteminin gelir dengesindeki düzelmeye bağlı olarak iyileştirilebilir. Bu tamamen hükümetlerin bu alanda uygulayacakları ( kayıt dışılıkla mücadele, genç işsizliği azaltma vb.) politika performanslarına bağlı.
Bir diğer konu ise, ülkemizde uygulanmayan ancak gelişmiş ülkelerin çoğunda bulunan "bakım sigortası" uygulaması. Bu sigorta bireylerin yaşlılık dönemlerinde onların gündelik hizmetlerinin karşılanması için verilecek hizmetleri kapsar. Yani yaşlı bir kişinin ilaçlarının alınması, bir yerden bir yere nakli, ekmeğinin, sütünün alınması vb. hizmetler.

Bakım sigortası başta ABD, Almanya ve İngiltere olmak üzere birçok ülkede var. Hatta ABD'de Obama'nın seçim başarısında bu konuda verdiği sözlerin önemli bir yeri olduğu bilinen bir gerçek.
Doğaldır ki, bakım sigortası olan bu ülkeler genellikle gelişmiş ülkeler. Ancak ülkemiz için de uygulanabileceği yönünde son dönemde çalışmalar var. Bu çalışmaları, şimdilik taslak düzeyinde sadece akademisyenler yürütüyor. Fakat hükümetin bu çalışmalara sıcak baktığı ve desteklediği biliniyor.

Bakım sigortası genellikle primli ve primsiz olarak iki şekilde uygulanıyor. Gerçek manada sonuç veren uygulama, daha çok primli sistem şeklinde olanı. Nitekim primsiz uygulama devletin sosyal yardım sistemi içerisinde ele alınıyor ve devlet isterse bunu uygulamadan kaldırabiliyor. Oysaki primli sistem belli bir süre, genellikle 30 yıl süreyle, çalışanın ödediği primler ile ortaya çıkan bir fona benzetiliyor. Bu fon şeklindeki yapı hem yaşlılıktaki ihtiyaçların karşılanması için gerekli bir tutarı ifade ediyor, hem de bireysel emeklilik benzeri bir yapının ortaya çıkmasına neden oluyor. Ödenecek primler konusunda da farklı seçenekler sunulabiliyor. Yaşlılık döneminde daha çok hizmet almak istenirse, örneğin bir görevlinin sürekli sizinle yaşaması gibi, yüksek prim ödeniyor. Sadece, basit ihtiyaçlarınızın karşılanmasını istiyorsanız daha düşük prim ödeyebiliyorsunuz. Bu biriken primler 65 yaşından önce kesinlikle kullandırılmıyor.

İşte böyle bir sistemi yakında tartışmaya başlayabiliriz. Çok da iyi olur. Yaşlılarımızı korumak, onların emekliliklerinde rahat bir yaşam sürmelerini sağlamak son derece önemli ve temel görevlerimizden biri.

(Kaynak: Dünya Gazetesi | 02.05.2012)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (156 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM